600 Yıllık Şerbet Kültürü Yaşamaya devam ediyor.
İstanbul’un en eski yerleşim yerlerinden biri olan Kadıköy Hasanpaşa’da hizmet veren Güler Osmanlı Mutfağı, 1965’ten bu yana mutfak kültürü mirasımıza sahip çıkıyor. Menüsündeki zengin ve sağlıklı ürünlere Osmanlı şerbetlerini de ekleyen Ali Güler, işletmenin dördüncü kuşak temsilcisi olan kızı Ece Güler ile Şerbetçi Ali Markası’nın şifalı şerbetlerini lezzet severlerin beğenisine sunuyor. Güler Ailesi, Osmanlı Mutfağının kaybolmaya yüz tutan 600 yıllık şerbet kültürünü gerçek ve orijinal tarifleriyle yaşatıyor.
Osmanlı şerbetlerinin tarihçesi 15. yüzyıla uzanıyor
Osmanlı sarayını görme fırsatı bulan seyyahlar, her türlü meyvenin yetiştirildiği akıl almaz güzellikteki bahçelerden söz ederlerdi. Bu meyvelerden Osmanlılar şerbet, reçel, şekerleme, palüde ve hoşaf yaparlardı. Meyvelerden yapılan sofraların vazgeçilmez lezzetiydi şerbetler. Şarapsız bir Yunan ya da Roma şöleni olamayacağı gibi, şerbetsiz Osmanlı yemeği de düşünülemezdi. 1573 yılında sarayın helvahanesinde üzüm, limon, menekşe gibi şerbetlerin yanı sıra 851 okka (yaklaşık 1 ton) kırmızı ve beyaz gülden ve 52.300 adet nilüfer çiçeğinden şerbet yapılmıştır. Bu orijinal tariflerle yapılan şerbetleri günümüzde 365 gün sunan Şerbetçi Ali Baba’dır. 15. yüzyıl sonrasında sarayın ve zengin sofraların gözde şerbetleri, gül, nilüfer, menekşe ve zambak gibi çiçeklerden yapılanlardı. Önemli konuklara bu şerbetlerden ikram edilirdi ve tabii bunlar için büyük paralar harcanırdı. Sıradan şerbet ise bal ve üzümden yapılırdı. İstanbul’un çevresini baştan, başa kaplayan bağlarda yetişen üzümler, taze olarak yenilir, kış için kurutulur ve şerbet yapılırdı. Bal yahut şeker şerbeti günlük hayatta en çok tercih edilenlerdi. Üzümü sıkıp fıçıya doldurup üzerine sıcak su ilave ederek iyice karıştırdıktan sonra üzerini dikkatlice örterek iki gün dinlenmeye bırakarak hazırlanan Arap şerbeti revaçta olan şerbetlerdi. Osmanlı mutfağında her türlü meyvenin ve çiçeğin şerbeti yapılırdı.
Kanuni Sultan Süleyman ve Osmanlı’da şerbet geleneği
Kanuni Sultan Süleyman sıcak bir yaz günü Yeniçeri ortalarını ziyaret ve teftiş ederken susamış. Padişaha bir kap içinde soğuk şerbet ikram etmişler. Kanuni’de, şerbeti içtikten sonra o tası altınla doldurup geri göndermiş. Ertesi yıl yine ortaları ziyaret ve teftiş ederken, her ortanın önüne geldiğinde şerbet dolu bir tas sunmuşlar ona. O da her tası altınla doldurtup, geri göndermiş. Bu şekilde her o mevsimde padişaha Yeniçeri ortalarından bir şerbet dolu tas gönderilmesi ve bunların altınla doldurulup, iade edilmesi gelenek olmuş. Savaşlarda bile cepheden bu taslar saraya gönderilir ve altınla dolu olarak geri gelmeleri beklenirmiş.
Osmanlı İmparatorluğunun en uzun süre tahtta kalan ve en büyük padişahı olarak kabul edilen Kanuni Sultan Süleyman, bundan 453 yıl önce 7 Eylül 1566 tarihinde Zigetvar’da seferdeyken vefat etti. Büyük Padişah, isminden çok “Kanuni” unvanıyla tanınırsa da bu sıfat, 18. yüzyılda ilk defa Dimitrie Cantemir’in Osmanlı tarihinde geçti, XIX. yüzyılda Osmanlı tarihçilerince de benimsenerek yaygınlık kazandı. Çağdaşı Batılı yazarlar Sultan’ı “Muhteşem” veya “Büyük Türk” lakaplarıyla anıyorlardı. Ayrıca batı kaynaklarında, Fetret döneminde Osmanlı tahtına oturan Süleyman Çelebi dolayısıyla II. Süleyman olarak da nitelendirildi.
Kanuni Sultan Süleyman Han’ın çocukluk yılları babasının sancak beyi olduğu Trabzon’da geçti. Evliya Çelebi’ye göre Trabzon’dayken süt kardeşi Kadı Ömer Efendi’nin oğlu Yahya ile (Beşiktaşlı Yahya Efendi) birlikte bir Rum kuyumcudan kuyumculuk öğrendi. Sultan II. Bayezid, 1509’da Süleyman’a babası Şehzade Yavuz’un ısrarıyla Kefe sancağını verdi. Yavuz Sultan Selim’in tahta çıkmasıyla birlikte 1513’te yegane taht varisi sıfatıyla sancak beyi olarak Manisa’ya gönderildi. Babasının vefatının ardından 30 Eylül 1520’de İstanbul’a gelerek tahta oturdu.
Osmanlı mutfağının en önemli şerbeti: Demirhindi şerbeti
Şerbetçi Ali Baba ve Güler Osmanlı Mutfağı, Osmanlı mutfağında 15. yüzyıldan beri her derde deva demirhindi şerbetini Türkiye’de gerçek orijinal tarifiyle üç yüz altmış beş gün sunan nadir mekanlardan biridir. Bu şerbet, Batılıların Tamarint dedikleri, bizdeki eski adıyla Hint Hurması isimli demirhindi ağacının meyvelerinden yapılıyor. Demirhindi tropik bölgelerde yetişen kalın gövdeli, zümrüt yeşili oldukça ekşimsi bir meyvedir. Eskiden yemeklerde ekşi yerine kullanılırmış. Kabukları siyah renkte, eti yumuşak besleyici ve ferahlık verici bir meyvedir. Bu meyvenin üzerine şeker serperek çiğ olarak da yenildiği söylenir.
Demirhinde şerbeti günün her saatinde rahatlıkla tüketilebiliyor.
Demirhindi şerbetinin içinde neler var?
Bu şerbet; şerbet meyveleri, şeker, içme suyu, meyan balı, çiçek balı, dar-ı fülfül, kakule, safran, deve dikeni, muskat, keçi boynuzu ve 30 çeşit daha Osmanlı baharatları toplamında 38 çeşit baharattan oluşuyor.
Demirhinde şerbetinin faydaları nelerdir?
✔ Kan yapar.
✔ Ferahlatıcı etkiye sahiptir.
✔ Enerji verir.
✔ Meyveleri besleyicidir.
✔ Bağırsak solucanlarının düşürülmesinde yardımcı rol oynar.
✔ Bağırsak faaliyetlerini düzenler.
✔ Sindirim bozukluğuna iyi gelir.
✔ İçeriğinde B3 vitamini barındırır
✔ Hamile bayanlar ve bebekler de içebilir.
https://www.serbetcialibaba.com.tr/