On bir ayın sultanı olan aydayız yeniden. Peki, o eski Ramazan neşesi sohbetleri, yemekleri, tatlıları hala mevcut mu? Ne dersiniz?
Konumuz tatlı olunca ve tam da Ramazan’da ortaya çıkan ve benim de en sevdiğim tatlı olan “güllaç”tan bahsetmek istiyorum sizlere. II. Murad devrine yani 1400’lü yıllara ait kayıtlarda güllacın Osmanlı mutfağına girdiği ve kitaplarda yer aldığı görülmektedir. Bu tarihe kadar uzanan güllaç tarifleri arasında güllaç, yumurtalı güllaç ve tava güllacı şeklinde üç tarife rastlanmaktadır. Halk arasında da 15. yüzyıl ortalarına kadar mısır nişastasından yufka açılıp stoklanır ve havayla temas halinde olduğu için kuruyan bu yufkalar süt ve şekerle ıslatılıp yenirdi. Zamanla içine gül suyunun da eklenmesiyle ortaya “güllü aş” ismi verilen tatlı çıktı ve tıpkı “sütlü aş”ın “sütlaç”a dönüşmesi gibi bu tatlının ismi de “güllaç” olarak söylenmeye başlandı.
Ramazan deyince akla gelen ilk tatlılardan biridir güllaç. Peki, sadece Ramazan ayında mı tüketilir? Güllaç neden Ramazan’da yapılıyor?
Ramazan ayı geldiğinde gözler güllaç tatlısını arar. Bu tatlı her dönemde yapılan ancak Ramazan sofralarından sonra daha da iştahla aranan bir tatlıdır. Güllaç tatlısı restoranların ve evlerin ramazan menüleri içinde adeta bir inci gibidir.
Güllaç yaprakları neden yapılıyor?
Güllaç yaprağı su, nişasta ve undan yapılır. Basit bir tarif de vereyim hemen sizlere, 2 bardak suyla 50 gram nişastayı çırpın ve 2 yemek kaşığı un ekleyin. Bundan sonrası yapışmaz bir tavada çok ince krepleri suda yapmak gibidir. İlk suyu soğuk sonraki pişirme sularını sıcak koyun. Birkaç dakikada yapraklar pişecektir. Güllaç yapraklarını hemen kullanabilir ya da saklamak için fırında ikinci pişirme yapabilirsiniz. Bu yaprakları bol sütle ıslatıp arasına isterseniz ceviz, isterseniz de bolca Antep fıstığı ekleyip iftar sofralarınızın lezzetine lezzet katabilirsiniz. Denemek isteyen olursa şimdiden afiyet olsun efendim.